Pages

Subscribe:

Ads 468x60px

24 Kasım 2012 Cumartesi

“ DAYAĞIN AKLI OLSAYDI CENNETEN ÇIKMAZDI “



ŞİDDETE HAYIR!!
CHP Kadın Kolları Yönetim Üyesi Gönül Karakuzu 25 Kasım kadınlara yönelik şiddete karşı uluslar arası mücadele ve dayanışma günü konuyla ilgili; “duygu, düşünce, bilgi ve araştırmalarımı aktarmadan önce şiddetin tanımını yapmak isterim” dedi. Karakuzu konuşmalarını şöyle sürdürdü.
Şiddet: karşıt görüşte olanları, inandırmak veya uzlaştırmak yerine kaba kuvvet kullanmaktır. Duygu ve davranışlarda aşırılık ve sertliktir. Tam da bu noktada şunu söylemek lazım; kendisini ve gücünü, sözlü veya davranış olarak ifade edemeyenlerin başvurduğu yöntemdir. Dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye de biz kadınlar değişik biçimlerde şiddette uğruyoruz. Kadınların eğitimden yoksun bırakılarak eve mahkûm edildiği, ekonomik faaliyetinin yasal ve geleneksel birçok engelle kısıtlandığı, çalışma yaşamında bin bir haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaştığı, toplumun en fakir kısmını oluşturduğu ve kendi kendine kaderine terk edildiği koşullarda, şiddetin ilk hedefi doğal olarak en korumasız ve zayıf kesimi biz kadınlarız. Türkiye’de kadına yönelik şiddet özellikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadır.  Daha detaylı söyleyecek olursak:
- Aile
- Sapkınlıklar 
- Kültür
- Sosyal Eşitsizlik 
-Toplum    
-Irk ve Etnik kökenler arası Eşitsizlik
-Eğitim 
- Ekonomik düzenlemeler 
- Din
-Cinsiyet
- Sosyalleşme
Bütün bu maddelerin şiddet üzerinde etkisi çok büyüktür. Kısacası şiddet veya dayak deyip geçmeyin –Gördüğünüz gibi olması için çok emek verilmiş, tabi ki olumsuz yönde.Atik çağdan beri kadının bedeni, her savaşın üzerinde cereyan ettiği savaş toprağı olmuştur.Şiddet; fiziksel, sözel, maddi, manevi ve duygusal baskı olarak yapılmaktadır.Sosyologlar inceleme yapıp “ Aile içi Şiddeti “ 3 başlık altında toplamışlar:Sosyal yani fakirlik,Psikolojik yani Güç ve kontrol isteği,Biyolojik yani alkol ve uyuşturucu.Bunlar ancak ana başlıklar olabilir, dillendirilemeyen daha neler var. Tüm kadınlar bunları bilir. Şiddete uğrayan kadınların kendilerini etmemelerinin önündeki en büyük engel kadını koruyan yasaların, yaşama erkini uygulayanların erkek mentalitesi nedeniyle suçluları cezalandırmamakta olmaları ve kadını suçlu saymalarıdır. Böyle bir gerçekten sonra, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 17. maddesi veya 3, 5 demeye ihtiyaç duymuyorum. Koruyucu yasalar elbette var ama birde yürürlüğü konulabilse diyorum. Birde Mor Çatı ve benzeri, kadınların şiddet gördüğünde sığınabilecekleri yerler var. Çabalarını takdir etmekle beraber, tüm bunların geçici çözümler olduğunu düşünüyorum. Bana göre daha kalıcı olan, sevgiyle büyütülmüş, aile içinde şiddete tanık olmamış evlatlar yetiştirmek. Ayrıca refah içinde insan haklarının üst düzeyde olduğu bir Ülke Yönetimi ve kendileriyle barışık bizi sadece kadın değil bir insan olduğumuzu görebilme yetkisine sahip Eş’ler bir araya gelirse yani Evlat + Ülke Yönetimi + Eş üçlüsü bu sorunu çözer diyorum. Zihniyet değişmeli, sevgi olmalı, ekonomik ve politik koşullar değişmelinin altını çizerek çok sevdiğim bir sözle bitirmek istiyorum.
“ DAYAĞIN AKLI OLSAYDI CENNETEN ÇIKMAZDI “
HABER:ŞEVKET YILMAZ&NAZLI ERDİL

Hiç yorum yok: