Memur sendikaları toplu sözleşmeleri görüşmelerinde
anlaşmaya varılamamasını protesto etti. Tüm Türkiye'de olduğu gibi Soma'da da
sabah saatlerinde başlayan eylemler yağmur altında devam etti. İlk eylem ELİ'de
çalışan memurlar tarafından gerçekleştirildi. Davul, zurna eşliğinde başlayan
eylem
basın bildirisi okunması ile devam etti. Yine Cengiz Topel Meydanında sendikaların katılımı ile gerçekleşen eylem yağmur altında devam etti.
basın bildirisi okunması ile devam etti. Yine Cengiz Topel Meydanında sendikaların katılımı ile gerçekleşen eylem yağmur altında devam etti.
Eylemcilere CHP İlçe Başkanı Murat Bayramoğlu, Yönetim
Kurulu Üyeleri, MHP İlçe Başkanı Levent Yüksel, Maden İş Sendikası Yönetim Kurulu
Üyeleri başkan Tamer Küçükgencay, Recep Kılınç, İbrahim Emegen, Hasan Çağman ve
Durmuş Yılmaz'da katıldı. Eyleme katılan Eğitim-Bir-Sen Başkanı Ahmet Açar,
Türkiye Eğitim-Sen Şube Başkanı İlhan Kırbaç, Eğitim-Sen Şube Başkanı Kadir
Özdemir ve Eğitim İş Şube Başkanı Nazın Ceylan bildiri okudular. Hükümetin
vermiş olduğu zammı protesto eden eylemciler sık sıkta sloganlar atarak AKP
hükümetine tepki gösterdiler. Yapılan açıklamada: “Haklarına, özgürlüklerine ve
geleceklerine sahip çıkarak Türkiye'nin her yerinde alanları dolduranlar,
Hükümetin kapı kulları değil, taleplerine sahip çıkan emekçiler olduklarını
haykıranlar, grevsiz toplu sözleşme, toplu sözleşmesiz sendika olmaz diyenler.
Bugün Türkiye'nin dört bir yanında kamu emekçileri olarak, sadece kendisi için
değil, insanca bir yaşamı hak eden herkes için grevdeyiz. Yine alanlarda omuz omuzayız…

Bugün burada yalnız değiliz. İşçiler, sağlık çalışanları,
mimar ve mühendisler, öğrenciler, veliler, kadınlar olarak bir aradayız. Omuz
omuzayız.
Bugün kamu emekçileri olarak bizimle dalga geçenlere,
2012'nin Türkiye'sinde bizi hala kapı kulu olarak görenlere en iyi cevabı
vermek için grev hakkımızı kullanıyoruz. “Grev hakkınız” yok tehditlerini boşa
çıkaran yüz binlerce kamu emekçisi bugün tüm Türkiye'de hayatı durdurmuş
durumda. Dağın fare doğurmasını bekleyenler dışında herkesin, kamu
emekçilerinin, işçilerin, emeklilerin yürekleri bugün bizimle çarpıyor.
12 Eylül 2010 referandumu öncesinde kamu emekçilerine “artık sizler de toplu sözleşme yapacaksınız,
haklarınızı koruyacaksınız” diyenler, her zaman olduğu gibi sözlerinde
durmamıştır. Referandum sürecinde “nikah masasında bile böylesine iştahla
“EVET” demedik” diyenlerin kamu emekçilerinin karşısına çıkıp özür dilemesi
gerekmektedir.

İşveren sadece sizi dinleyecek, hatta dinliyor gibi
gözükecek. Sonra da “sana verdiğimle yetin daha fazlasını istemeye hakkın yok.
Grev yapmaya da hakkın yok” diyecek. Uluslar arası hukuktan doğan anayasal
hakkımız, Grev hakkımız, yasal güvence altına alınmayacak. Son söz 11 üyesinin
6 sı hükümet tarafından atanan Hakem Kuruluna verilecek. Buna da toplu pazarlık
denilecek. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir toplu pazarlık?
İşte sendikaları, kamu emekçilerini yok sayan bu sistemde
başlatılan görüşmelerde hükümet dalga geçercesine 4,5 milyon kamu emekçisine ve
emekliye 2012 yılı için önce %3+3, 2013 yılı için %2+3 maaş zammı teklif
etmiştir. Üstelik komisyon toplantılarında gündeme getirdiğimiz ekonomik,
sosyal, özlük ve demokratik sorunlara ilişkin hiçbir öneri sunmamış, sendikaların tüm taleplerini görmezden
gelmiştir.
Görüşmelerin son gününde sadaka teklifine birkaç kuruş daha
ekleyen hükümet 2012 teklifini %3,5 + 4, 2013 teklifini de %3+3 olarak
yenilemiştir. Günde ancak bir simit parasına denk gelen, maaşlarımızda aylık
olarak ortalama 45-50 TL artış öngören teklifleriyle kamu emekçilerine,
emeklilere verdikleri değeri bir kez daha göstermişlerdir.
Şimdi “dağ fare bile doğmadı” diye sitem edenlere sormak
gerekiyor. Ne oldu, yüzde yarımlık artışlardan sonra dağ fare doğurdu mu? 4688
sayılı yasanın grevsiz ve toplu sözleşmesiz çıkması için hükümete koltuk
değneği olmanıza değdi mi? Gücünüzü kamu emekçiklerinden almak yerine sırtınızı
iktidara yaslamanıza değdi mi?
Milyonlarca insanla dalga geçen teklifini “bütçe olanakları
bu kadar, mali disiplini bozamayız” diyerek savunan hükümetin ileri sürdüğü
hiçbir gerekçe kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır.
Toplusözleşme görüşmeleri göstermiştir ki, ortada sadece
sınıfsal bir tercih vardır. Hükümet tercihini kamu emekçilerinden, emeklilerden
yana değil, bugüne kadar olduğu gibi sermayeden yana kullanmıştır. Son teşvik
paketinde patronlara bir seferde 3 milyar TL teşvik paketi açıklanması bunun ispatıdır.
İşsizlik sigortası fonundaki paraların patronlara aktarılması bunun ispatıdır.

Biz yıllardır emekçilerin, işçilerin talepleri karşısında
“hepimiz aynı gemideyiz. Sizin taleplerinizi karşılarsak halk mağdur olur, gemi
batar” masallarını duymaktan artık bıktık. Evet bazılarının gemicikleri olsa da
aynı gemideyiz. Ancak bu gemide birileri özel kamaralarda lüks bir hayat
sürerken, emekçilerin kazan dairesine kapatılmasına artık yeter diyoruz.
Geminin yol almasını sağlayan, kazan dairesinde canhıraş çalışan emekçilerin
geminin batmasıyla tehdit edilmesini kabul etmiyoruz.
Ya taleplerimizin karşılanması halinde halkın mağdur
olacağını söylemelerine ne demek gerekir?
Kimdir bu halk?
Halk, bu ülkenin açlık sınırına yakın yoksulluk sınırına
uzak bir yaşama mahkum edilen kamu emekçileri değil midir?
Halk, yıllarca emeği sömürdükten sonra unutulan, sefalete
itilen emekliler değil midir?
Halk, kar hırsı yüzünden gerekli önlemler alınmadan
çalışmaya zorlandığı için binlercesi iş cinayetlerine kurban edilen, kıdem
tazminatlarına bile göz konan işçiler değil midir?
Halk, açlık sınırının 1.050 TL olduğu koşullarda 751 TL'ik
kölelik ücretinin reva görüldüğü milyonlarca asgari ücretli değil midir?
Halk, yaşam alanları HES'lerle talan edilen, gübre, mazot
parası bulamadığı için tarım yapamaz hale getirilen köylüler değil midir?
Halk, sırtına binen vergi yüküyle can çekişen küçük esnaf
değil midir?
Bizce halk toplumun %99'unu oluşturan bu kesimlerdir.
Halka yabancı olanlara, halkı tanımayanlara sesleniyoruz.
Halk biziz. Halk burada. Bu halk kendisini mağdur edenleri, yok sayanları
biliyor. Yunanistan'da, İspanya'da, İtalya'da olduğu gibi dünyanın her yerinde
krizi halkların değil, halkları sömürenlerin yarattığını herkes biliyor.

Temel eğitimi bile paralı hale getiren, ekonomiye ucuz işgücü
sağlamak için çocuk işçiliğinin önünü açan,
kız çocuklarını eve hapsetmeyi amaçlayan 4+4+4 yasasına karşı 28-29 Mart
eylemlerimizde ortalığı savaş alanına çevirenlerin gözünde aynı korku vardı.
Milyonların açlığa, yoksulluğa öfkesini haykırdığı 1 Mayıs'ta
da hepimiz bir kez daha tanık olduk gözlerindeki o korkuya.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar korkarlarsa
korksunlar, bugün Türkiye'nin dört bir yanında zulmün kayalarına vurmaya
başlayan Grev dalgaları, emekçilerin birleşik gücünün önünü açıyor. Bugün grev
önlüğü giyip halaya duranlar yarın tüm ülkeyi bayram yerine çevireceklerinin
müjdesini veriyor.
“Çekin artık elinizi ekmeğimizden, aşımızdan” diyen
milyonlar, önlerindeki her engeli kararlılıkla aşmaya hazırlanıyor. Bugüne
kadar ortaya koyduğu mücadele ile milyonların taleplerini ve beklentilerini
kararlılıkla savunan KESK, bu onurlu mücadelede yerini almaya hazırdır.
Kamu emekçilerinin taleplerini ve iradelerini yok sayan,
geleceğini ipotek altına almaya çalışanların oyununu bozmaya kararlıdır.
Bizlere tek teminatı şiddet, baskı ve daha fazla yoksulluk
olanlara karşı bizim teminatımız fiili meşru mücadele geleneğimiz olmaya devam
edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder